Stil, Zanaat ve Doğaya Saygı: Reflect Studio x Twins İşbirliği İle Bambaşka Bir Dokunuş!
Twins Cocktail Lab ekibi olarak vizyonumuzu sadece bardaki sunumlarla sınırlamıyoruz.
Şimdi, tarzımızı barın arkasından sahnenin dışına taşıyan yepyeni bir işbirliği ile
karşınızdayız: Reflect Studio x Twins. Barmenlerimizin ihtiyaçlarına özel olarak Reflect Studio tarafından tasarlanan bu şef ceketleri, hareket özgürlüğü sağlayan kalıbı ve detaylara verilen özenle günlük tempomuzun vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Bu gömlekler bizim için yalnızca birer üniforma değil.
Reflect Studio'nun tasarımıyla hayat bulan bu parçalar, kokteyl hazırlarken gösterdiğimiz özenin ve
yaratıcılığın birebir yansıması. Bizim için şıklık, hareket kabiliyeti ve rahatlık bir arada olmalı! Şef ceketlerimiz, barın temposuna uyum sağlarken, tarzımızdan da ödün vermiyoruz. Çünkü her kokteyl bir sanat, her detay bir hikaye!
Neden Reflect Studio? Çünkü Stil Sadece Görünüş Demek Değil
Doğaya duyarlı, şık ve sürdürülebilir tasarımlar!
Reflect Studio'nun tasarım gücü, Twins’in dinamik enerjisiyle birleşince sadece işlevsel değil, sürdürülebilir bir stil de ortaya çıktı. Reflect Studio'nun etik üretim anlayışı ve geri dönüştürülmüş malzemeleriyle yapılan ceketler, doğaya, insana ve hayvana saygılı bir üretim sürecinden geçiyor. Her parça bir amaca, bir hikayeye sahip!
Ceketlerdeki Horoz Detayı
Ceketlerin ön kısmındaki horoz nakışı, kokteyl kelimesinin kökenine gönderme yapıyor.
“Cocktail” kelimesi kulağa oldukça havalı geliyor olabilir ama kökeni bir o kadar ilginç!
Eski zamanlarda sabahları kendine gelmek isteyen insanlar, acı ve alkollü karışımlarla güne başlardı. İşte bu sert sabah içeceklerine verilen isim “cock” (horoz) ve “tail” (kuyruk)
kelimelerinin birleşimiyle oluşmuş ve “kuyruk diken” gibi argo bir anlam da taşıyormuş. Yani içen kişiyi adeta dimdik diken, tabiri caizse “sarsıp kendine getiren” bir karışım!
“Cocktail” kelimesine ilk kez 1798 yılında İngiltere’de, The Morning Post gazetesinde
rastlanıyor. O dönemde İngiltere’de horoz dövüşleri oldukça popülerdi. Dövüşe çıkacak
horozların daha hırçın ve saldırgan olması için onlara özel bir karışım içirilirdi: cock ale
(horoz birası) olarak bilinen bu içki, horozları adeta mücadeleye hazır hale getirirdi. Dövüş sonrasında kazanan taraf, rakip horozdan bir kuyruk tüyü koparır ve bu tüy, içkiye eklenirdi. Bu sembolik hareketin ardından kadehler zaferin onuruna kaldırılır, “cocktail” denirdi. ’’Viva la Cocktail’’ de buradan geliyor.
Zenginlik, zarafet, ve galibiyet gibi sevinçlerde kaldırılan kadehlere şerefe sahnelerde olmadan önce ‘’Cocktail’’ deniyordu. Zamanla bu gelenek değişti, ancak kelime kullanımı kalıcılığını korudu. “Cocktail”, yalnızca bir içkiyi değil; aynı zamanda kutlamayı, keyfi, zarafeti ve paylaşımı temsil eden bir simgeye dönüştü. Bugün bir kokteyl yudumlarken aslında yalnızca bir içki içmiyor, yüzyıllar öncesinden gelen bir kutlama kültürüne de tanıklık ediyoruz…
Horozdan Bar’a Uzanan Yolculuk…
1798’de ilk kez adı geçen kokteyl, 1900’lere gelindiğinde Amerika’daki Prohibition (alkol
yasağı) döneminde bambaşka bir hâl aldı. O zamana kadar Manhattan ve Negroni gibi sert karışımlar revaçtayken, yasaklarla birlikte alkol tadını gizleyen tarifler ön plana çıktı.
Şeker ve baharat dengesiyle alkolü damakta değil, etkisiyle hissettiren kokteyller moda oldu. Long Island Iced Tea gibi dışarıdan masum görünen ama içtikçe “vurduğunu” hissettiren içkiler de bu dönemin mirası.
Reflect Studio’ya ve bu projeyi kalpten sahiplenen tüm ekibe teşekkürler! Bu sadece bir
kıyafet değil. Bu, bir kültür, bir hikâye, bir hareket.